Eskiden ne zaman kötü hissetsem, önce daha da kötü hissetmeyi sağlayacak ne varsa yapar, sonra da '' terapi '' dediğimiz kız arkadaşlarla, bir yöntemi uygulardım.
''Terapi '' ; bir sürü çikolata,cips,kola,bira, bir kaç cosmopolitan, o hafta çıkmış tüm mizah dergileri, bir-iki geyik film alıp eve gitmekti.Önce tüm o abur-cuburu tüketerek dergileri okur,fotolara bakardık, sonra geyik filmi izlerdik, kesmediği zaman da alkol alırdık.
Cosmo ayda 1 çıkıyordu, ancak ben/biz ayda pek çok kez ''kötü hissediyorduk '' dolayısıyla terapi genelde
alkol almak, şarkı söylemek, abuk sabuk şarkılar dinlemek, ipe sapa gelmez muhabbetler yapmak şeklinde vuku buluyordu.
İşte, herkes kötü hissettiğinde uyuşturucu bir şeyler ile oyalanır hayatının bir döneminde. Bu kimisi için, çikolata yiyerek film izlemek olur, kimisi için gece klubune gidip piyasa yapmak, kimisi için kumar oynamak, kimisi için yürüyüş yapmak, seks yapmak, alışveriş yapmak, fotomaç okumak, sinemaya gitmek vs vs değişir işte..
Bazen öyle kötü,öyle üzücü bir şey oluverir ki - aslında iyi ya da kötü bizim etiketlerimiz-
dünyanın bütün çikolatalırını yesen, tüm viskilerini içsen geçmez onun sancısı.
Kalbe dolanıp sımsıkı sıkan dikenli teller olur hani.
Hani ölsen bile geçmeyecekmiş gelen bir değersizlik hissi, bir kaybetmişlik hissi, bir kaybolmuşluk hissi.
Bana göre, aslında böyle kriz anları iyidir, çünkü kriz oluştuysa, çözülür artık.
Kriz olmadan, hayatın altından altından sessizce akan bir iç nehir gibiyse ıstırap daha fena.
Çaresizlikle, acıyla, tüm aklını oynatmaya ramak kalmışken bir insan;
orada ya çözüm bulur ya kalbini kapatır sonraki hayatına bir yarı-ölü olarak devam eder.
Çözüm şu ki;
Ruh her şeyi bilir, siz bir şey bilmezsiniz.
Size ''kötü'' gelen şey, ruhun planına göre ''muhteşem '' olabilir.
Ve olan herşey hayrınıza olmaktadır.
Her an yeniden, sıfırdan başlangıç yapmak mümkündür.
Her an, yaratımımıza sahip çıkarak, kurban olmadığımızı bilerek, yepyeni bir şeyleri seçmek mümkündür.
Ve kötü hissetmeye birebir gelen bir ilaç; çok ucuza, simya dersi :
Nefes al.
Derin derin, ta aşağılara kadar, sanki boğuluyormuşsun da, son an da kurtulmuşsun gibi nefes al.
Nefesini gözle, hisset. Nefes al.
Bir öğreti, nefes kursu bilmiyor olabilirsin. Ben de bilmiyorum zaten. Ruhun hepsini biliyor, bedeninin DNA sında kayıtlı zaten nefes alma bilgisi, hem sahi, nefes almadan yaşamıyorsun ki..
En temel bilgin nefes almak. O sebeple, kötü hissettiğinde, tüm dünya yıkılmış, tüm insanlık aya fezaya çıkmış seni tek başına evrenlerin ortasında karanlıkta bırakmış gibi hissettiğinde;
nefes al.
Bu kadar basit olması inandırıcı da değil, kulağa afili de gelmiyor biliyorum.
Simyanın daha zor derin bir şey olması lazım gibi değil mi ?
Ama işin aslı bu.
Nefes almaktan daha basit bir çözüm ben bilmiyorum.
Nefes, bizi daha yukarıya, ilahiyata bağlayan sihirli bir güç işte, yaşam kaynağımız.
Ne kadar nefes alıyoruz, o kadar irtibatımız sağlam tüm isimleriyle ulu Yaradan'la, kosmosla, ruhumuzla.
Ne kadar nefes alıyoruz, o kadar canlıyız, diriyiz, hayattayız.
Ne kadar nefes alıyoruz, o kadar ''almayı kabul ediyoruz ''.
Ne kadar nefes alıyoruz, o kadar dönüştürüyoruz içimizdeki katmanları.
Bol ve derin nefesler dilerim,
hem kendime, hem sevdiklerime..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder