4 Ağustos 2014 Pazartesi

Kanser, şifa, kalanlar..

Gecenin bir yarısı, birden fark ettim : ne kadar yorgun olduğumu.. Duygusal olarak.. Birden gözümün önüne, eski laptopu bu masaya aynen buraya koyduğum, kahve içerek uyumadığım, yazdığım çizdiğim uzun geceler geldi; ve o gecelerde hissettiklerim.
Çokça korku, biraz umut, biraz '' yokmuş gibi davranırsam yok olacak '' hissi.
Annem çoğunlukla uzanıyor ve tv izliyor olurdu, aşırı halsiz.
Benden su isterdi sıklıkla, çok sevdiği çayı bile içemezdi, canı istemezdi.
Hastalık; çok zor bir şey.
Bir söz var; ailede birisi kanser; herkes kanser diye. Doğru.

En en en bunaldığım zamanlardan birinde; her şey çok kötü görünürken, bana hastanede ''bayramı evinde geçirsin '' demişler ve yüzüme acıyarak ; hiç farkında olmadığım bir kaybın eşiğinde olduğumu düşündüklerini bana hissettirerek bakmışlarken; o bayramın arefesinde; Bakırköy'de sokakta bir afiş görmüştüm ;
''Annemle biz, kanseri yeneriz '' ..  İşaret diye düşünmüştüm; işaret de oldu sanki.

Bu eve kimseyi sokmadığım günler oldu; gelen misafirleri kovduğum günler oldu; gelip de salak saçma konuştukları için siktir etmekten beter ettiğim için küstürdüğüm aile dostlarımız oldu; patatesi bile soymadan önce sirkeli suda bekletirdim; kilolarca nar suyu sıkardım; elimden gelenin en iyisi belki yeterli değildi ama elimden gelenin en iyisini yaptım.

Uzundur iyi annem. Uzundur temiz. Her kontrol öncesi ağır kaygı krizleri yaşıyorum; elim ayagım titriyor, uykusuz kalıyorum, doktoru geriyorum, fakat o günler geçti.

Bu evde maskeyle dolaştığımız; kardeşimle nöbetleşe uyuduğumuz günler geçti.
Annemin aniden bayılmaları, acile koşturduğumuz o korkunç günler geçti.
Geçti ve ben hala biraz korkuyorum zaman zaman.

O zaman çok soğuk kanlıydım, ne facebook statulerimde ne twitterda yazdım sıkıntımı;
vakar benim göbek adımdı zaten. Süngümün düştüğünü en yakınlarım görüyordu, ağlama krizlerimi en yakınlarım görüyordu, ulu orta paylaşmadım hislerimi.

O zamanlar okuduğum bir blog vardı, evladı kanser olan bir annenin tuttuğu..
Evladını kaybedişi; okurken ağlayışım, hep o zamanlar..
Bu gece birden denk geldi, küçük Nehir'i andım..
Aniden kalktım bu yazıyı yazdım sonra.

Annem büyük, ben küçüğüm
Annem verdi, ben aldım

Yaşam yolculuğumun her anını onunla geçirmekten dolayı minnettarım.
Annemi çok seviyorum, iyi ki bizimle kalmayı seçti, iyi ki iyileşmeyi seçti, iyi ki şifayı seçti

O bilge bir kadın ve ben ona yaptığım tüm hadsizliklerden ötürü özür diliyor, güzel varlığının önünde saygıyla eğiliyorum..

Yorgunluğum da; itiraf ettim ya geçecektir artık.


13 Mayıs 2014 Salı

Hayat çok '' Diş Fırçası ''

Çok zamandır yazmamışım; eh fırsat olmamış demek ki.
Hayat çok '' diş fırçası '' ne demek; şu ki;
Çocukluk arkadaşlarımdan birinin Laz kuzeni vardır, senelerdir vecizeleri ile günümüzü aydınlatır.
Çocukcağız bir laf ediyor; biz onu '' felsefe'' olarak benimsiyoruz bir kaç sene götürüyor bizi :)

En son; çok büyük sırt çantası takan bir turistin çantasına bakmışlar, '' ne vardır içinde acaba '' diye düşünmüşler, e çanta çok büyük, bilinmez, başkasının çantası.. Memo demiş ki '' diş firçasu ? ''

Bizim için de bilinmezliğin yeni adı oldu bu; '' diş fırçası ''.
Hayat çok diş fırçası dedik çıktık işin içinden.

Bilinmez, bir gün öylesine Yeşilköy sahilinde yürüyorsundur, bir telefon gelir aldığın haberle zıplamaya başlarsın sevinçten, insanlar sana bakar öyle.
Bilinmez, aynı haber yüzünden bir ay sonra ''lanet olsun keşke hiç çıkmasaydı bu olay '' diye ağlarken bulursun kendini.
Bilinmez ki kendini hangi ülkede, hangi şehirde, kiminle ne yaparken bulacaksın bir süre sonra, bilinmez.

Planlayamadığımızı farkettim.
Güvenliğe ve bir şeyleri bilmeye çok muazzam ihtiyaç duyan bir insan olarak zor bunu kesin olarak kabul etmek.
Ama kabul ettim.

Bu süreçte kabul ettiğim bir başka şey de;
gerçekten kimse kimseye istemediği sürece yardımcı olamaz.
Herkesin ve her şeyin kendi zamanı, anı var.
Saygı duymak lazım.

Altını çize çize çize öğrendim; değiştirebileceğimiz tek şey biziz. Olaylara verdiğimiz tepkiler.
Bazen onu da değiştiremiyoruz ya neyse.

Olduğu gibi kabul etmek lazım yaşamı; her şey çok ''diş fırçası '' :)

25 Şubat 2014 Salı

Vatan yahut Silistre

Ülkenin anası sikiliyordu ve biz küçük günlük meselelerimizle uğraşıyorduk.
Hava aşırı soğuktu.
Ben dün evi temizledim mesela; akşama kadar, sevgilim çok çalıştı.
Televizyonlar normal akışlarına devam ettiler; yapacak bir şey yoktu.
Çay falan koyduk, ne bileyim barajlar da kuruyordu, ben de senelerdir yapmadığım bir şeyi yaptım dün;
küveti doldurdum uzandım içine.

Biraz kaya tuzu, bir banyo tuzu, biraz bitkisel yag, biraz köpük.
Öyle uzandım içine, dışarıda ülkenin anası sikiliyordu.

Hayat hiç bu kadar tuhaf, hiç bu kadar yoğun, hiç bu kadar enteresan olmamıştı.

Gece bir ara düşündüm ''ya gaza gelsek de sokaga mı dökülsek '' diye; baktım hava 5 derece
ne gaz yerim var ne toma suyunda ıslanırım.
Yorgunum.

Makara olsun diye hep ''bir Louboutin'im bile yok '' diye ağlanıyorum da; mesele o değil.
Mesele kendimi güçsüz hissetmem tüm bu oyun tüm bu düzen karşısında.

Bizim hayal dahi edemediğimiz paralardan bahsediyorlar ki bizim de ufkumuz şey;
o parayı yarım saatte eritirdim diyoruz da
aklımıza gelen ilk ihtimal bir Aston Martin almak.
Ben çok zora girince eşin dostun altına da Bentley çekmeyi düşündüm.

Sevdiğim şeyleri yapsam,
Yunan adalarında bir tatil, Arnavutköy'de bir ev, on tane Louboutin, yirmi tane Manolo Blahnik,
bir kaç uçan balon, birer kağıt helva, biraz rakı sofrası, haydi hepimize olsun, 20-30 Beşiktaş kombinesi..

Erimiyor ulan erimiyor o paralar benim düş gücümle erimiyor.

Hava aşırı soğuk, bagır bagır bagıran yerlerim agrıyor, sesim kısık
kimseyi kurşun eritmeye çağıramıyorum

Büyük bir travma geçiriyoruz milletce
İçerimizi zehirlemiş cerahat akıyor aylardır patladı artık
Fakat pansuman yapamıyoruz
Elimizden kolumuzdan kan irin sızarken öyle yaşıyoruz.

Ben çok seviyorum bu ülkeyi mesela
Topragına doğdum, havasını soludum, topragından yetişenle beslendim
Yüzmeyi sularında öğrendim, yuvam burası başka bir yerim yok
Hiçbir entelektüel hezeyanım, başka ülkelere kaçma arzum yok
-belki Yunanistan ama o da ülkeden kaçmak için değil, frappe sevdiğimden bir de birazcık daha sıcak -

Bu ülkeyi yeryüzünde bana yuva oldugu için seviyorum
Doğdugum, doyduğım topraklar burası oldugu için

Sevdiğim için de acı çekiyorum,
Sevdiğim kız kerhaneye düşmüş de ben de hiçbir şey yapamıyormuşum gibi hissediyorum

Ne yapalım;

''Gün doğmadan neler doğar ''
demekten başka bir şey gelmiyor aklıma şu an.

Çay koydum, içiyorum.