30 Ekim 2013 Çarşamba

Paşa Gönlü Bilir

Her ilişkide karşınızda başka bir insan var.
Onun da sizden bagımsız umutları,hayalleri,amaçları, ilgi alanları..
Yani siz kendi dünyanızın merkezindesiniz, dünya size göre kendi etrafınızda dönüyor,
ona göre de o kendi dünyasının merkezinde.
Çok güzel.
Yani her yeni insan yeni bir dünya.
Tanımaya çalışmak, alışmaya çalışmak bir nevi keşif ve zevkli.

Bunu unutmamak ve karşınızdaki insanın sizin isteklerinize uymayabileceğini anlamak buna kabul vermek
pratikte çok kolay olmuyor.

Paşa Gönül de yazmışım, yıllar evvel.. Sizin paşa gönlünüz bilir, e karşınızdaki insanların da paşa gönülleri bilir ama :)

Buna kabul vermeyi öğrenmek lazım.
Kendi adıma, 18 yaşımdan beri ''söz yalandır '' derim, icraat önemli.
Sizde beklenti oluşturabilecek, his dünyanızda hareket yaratabilecek sözlere karşı dikkatli olun.
Çünkü söz eninde sonunda yalandır, tutmak zor, beş dakkada değişir bütün işler.
Çok sinirleniyor insan, kendini küçük düşmüş, aşağılanmış, aptal yerine konmuş hissediyor biliyorum.

Böyle durumlarda, '' neşesi bilir '' demeyi de öğrenmek lazım.

Geçen gün bir arkadaşımla bir yere gidecektik, sabahtan kendisi teklif etti, öğleden sonra halledeceğiz.
Saat tam 3 te, yani normalde buluşacağımız saatte, ben o yapacağımız iş için öz hazırlık yapmış, bir buluşmamı erkene çekmiş, birazcık da sıkıntıya girmişken; çat diye telefon açtı ve bana göre gerçekten ipe sapa gelmez bir bahane sundu en sonunda da '' e ben vazgeçtim, gitmiyorum '' dedi .
O an sinirle ''peki, görüşürüz '' dedim ve yüzüne kapadım kızın.

Onun paşa gönlü cayıvermek istedi, benimki de yüzüne kapamak.
Aslında çok normal. İki ayrı hayat var, iki ayrı dünya.

O sabah erkenden benim aklıma o işi düşürmek, bana saat konusunda baskı yapmak vs sonrası sözünü tutması gerektiğini düşünmüyordu.
''e ben vazgeçtim '' ona göre normal bir tavır.

Ben öyle durumlarda ''söz verdim eşlik bari edeyim '' diye düşünen bir insanım.

Etki var tepki var. Ona göre de benim yüzüne kapamam yanlış muhtemelen, bana göre hala değil :)

Neşesi, paşa gönlü bilir. Benim de neşem paşa gönlüm bilir.

Bu bir hemcinsim olmayadabilirdi;
söze gelince bana çok değer veren, eyleme gelince bunu göstermeyen biri de olabilirdi.

Önce öyledir, sonra böyledir.
Senden hoşlanır, yolda başka kız görür aklı ona kayar.
Bir sürü şey mümkündür.

Ona da kabul vermek gerek, neşesi, paşa gönlü bilir :)

Her insan ayrı bir dünya ve kimse bize uymak, kafamızdaki gibi davranmak zorunda değil.

''Aşk olsaydı meşk edecektik, kaza oldu rıza vereceğiz '' de geç.














25 Ekim 2013 Cuma

Gayet Kişisel

O zamanlar ''sanal  simge '' lakaplı jelibon ve tatlı bir cadde kızıyla oturuyordum;
her gece galonla çay demler; yerde minderlerimizde oturur ve bazen yazar çizer bazen şarkı söyler, bazen geyiğin sınırlarını zorlar ve inanılmaz, inanılmaz eğlenirdik. İçki içeceğimiz zaman dışarda içerdik. Bir apartman dairesine ödeyeceğimizin beş katını ödeyerek yaşadığımız güvenlikli bir kız apartındaydık.
Bir akşam ne yapsak eğlenemedik; canımız sıkıldı, üst katlardan birinden bir gitar sesi geliyordu;
''hadi '' dedik, ''gidelim tanışalım, yeni birileri var ''.
Gittik; tanıştık, kızcağız tekmiş, ev arkadaşı İstanbul'daymış, çok sevindi bizimle tanıştığına.
Ev arkadaşından bahsetti bize, adı ''Gülüm'' dedi. ''Size fotosunu göstereyim'' dedi ''odasında asılı var ''

O fotografa baktığımda, biri sarışın biri esmer iki kız voleybol oynuyordu, ikisinin de sonradan kardeşim gibi olacağını bilmem mümkün değildi, ama hissettim sanırım.
Daha ismini duydugum anda gelen ''tanıdıklık hissi'' yüzünü görünce daha çok arttı. Üstünde düşünmedim, 1 dakikalık bir olay; hayat zaten üstünde düşünülen olaylardan çok böyle düşünülmeyen şeyleri önemli kılıyor ya. Dilemma.

Sonra kendisi de geldi, hayatıma girdi. O zamanlar ikimizin de o yaşa göre ciddimsi ilişkileri vardı falan belki ondan sevdik birbirimizi. Sırayla ayrılıkları falan yaşamışızdır. Çok esmer, tatlı bir esmer ve dalgalı siyah saçlarını kızıla boyayan inanılmaz güzel gözleri olan bir kız, bir de ben.
Çok seneler sonra birbirimize Scrubs'tan mülhem; ''Chocolate bear '' ve ''Vanilla bear '' diye hitap ettik; çok ama çok kavga ettik, çok ama çok güldük, ikimiz de '' maalesef '' :) '' %1500 heteroseksüel olmasak evlenirdik '' dedik. Gerçi ''birimizin birazcık meyli olsa da olurdu o iş ya '' derdi Gülüm hep çok güldük.
Ve malesef erkekleri de hep  çok sevdik;  benim hiç bir erkek arkadaşım onu çok sevmedi, onunkiler de beni sevmek için soylu çabalar harcamışlardır.

''Kardeş '' her zaman anne babanızdan doğan bir insan olmuyor; kardeş her zaman çok anlaşılan onaylanan bir insan da olmuyor tabii. Biz birbirimizin kardeşiydik, zaten zamanla birbirimize de benzedik.

Babamın öldüğü sabah çok erken saatte beni çaldırdı, kapattı, sonradan söyledi rüyasında beni görmüş, sebebini bilmemiş, çaldırmak istemiş. Öğleden sonra ayrı şehirlerden üçüncü bir şehirde karşılaştığımız an, avcuma bir tesbih verdi, ''sabır '' dedi bana.

Başka bir şey olmuştu; bir felaket, 2 gün sonra onun tek ders sınavı vardı, sınavdan çıkana kadar saklanmıştım. Başınıza bir felaket geldiğinde, birine anlatmak için tek ders sınavının geçmesini bekliyorsunuz, bu güzel bir şey, o olsa o da öyle yapardı.

Öyle dehşetli kavgalar etmişizdir ki; aklınız hayaliniz durur. İki insanın böyle kavga ettikten sonra barışması imkansız dersiniz, biz iki saat içinde çay falan içiyor olurduk.Seneler içerisinde yaşadığımız maceranın haddi hesabı yok.

Dünümü çok kötü geçirdim. Onun mutsuzluğu beni mutsuz etti. Oturdum hüngür hüngür ağladım, ağladığını duymuştum çünkü. Annem ''üzülme, inşallah çok mutlu olur sonra '' dedi, ''ama çok daha iyi şeyleri hakediyor  '' dedim ve ağladım. İçimin sızısı gözümden süzüldü. Ama gitmedi.

Çok başka hayaller kurmuştuk; ben ve diğer sarı özel dikim tuvaletler giyecektik, sevmediğimiz insanlara kibar kibar çemkirecektik, saçlarımıza bile sim sıktıracaktık falan.
Hayaller, bazen sadece hayal olarak kalır.
Dünü diğer sarıyla, burkularak geçirdik.

Şimdi tek dileğim; bugünlerin içinden kolaylıkla, zerafetle geçmesi.
Sabahları gülerek uyanan bir insanın mutlulugu benim kadar zora koşmadığını bilirim, içim kardeşimin yoluna, hayatına, seçimlerine saygı duymak istiyor.
Aksi hadsizlik zaten.
Kazaya rıza gerek.





23 Ekim 2013 Çarşamba

''O yaz ''

Bugün hep takı aldığım dükkana uğradım.
İki kardeşin dükkanıdır, beni de pek severler, görünce sevindiler, ben de gülümsedim hemen.
''aa senin dişlerinde bir şey yoktu; neden tel taktın ?! '' diye sordular.
Bence bozuktu. Bence bozuk olması kafiydi.
Benim kadar çok gülen bir insan, bu eziyeti çekiyorsa bu yaştan sonra muhakkak vardı bir bildiğim.

Bir gün karar verdim, muayene oldum, umdugum gibi kolay olmayacağını çocukken yaptığım gibi dışarıdan gözükmeyen damaklı bir şey takarak yırtamayacağımı öğrendim, 31 mayıs 2013 tü.
Acele ettim koltuktan kalkmaya çünkü Taksim'e gidecektim, uzun senelerdir ilk kez sırt çantası almıştım yanıma; içinde boş sprey şişesi vardı, gaz atacaklarını biliyordum, bir yerlerden solusyon alıp doldurmayı planlamıştım.

Korkmuştum da; dişçi koltuğundan kim korkmaz ki, ben en çok korkandan daha çok korkarım zaten.
Kalktım yürüdüm gittim, o akşam ben Taksim'e ulaşamadım ama '' o yaz '' başladı o gece.
Kriz masası haline getirdiğimiz masada sürekli bir şeyler yaptık, çocukluk arkadaşlarımla.
Birimizin kocası, benim kardeşim kuzenlerim, pek çok arkadaşımız oradaydı.

Ertesi gün sırt çantalarımızı taktık ve bir daha çıkarmadık günlerce; ben ilk başta çok inanmıştım,
sevinçten gözümden yaşlar akarak zafer işareti yaparak yürüyebildiğimiz bir ''ilk üç gün '' hatırlıyorum;
hiç uyumadığımızı, günde 2 saat uykularla bir koşturmacaya girdiğimizi hatırlıyorum.

Dişlerime, hala bir parçası üstümde olan kalp kırıklığıma, annemin ''kas çekmesi  oldu '' dediği yürüyüşünü hafif aksatan şeye; yemek pişirmeye, yemeye, uyumaya alayına Sindirella'nın gece yarısı tarifesini açtım ve inandım. Direnişin 10. günü olduğunda, annemin bacagına ''şifacı'' gözümle baktı ve hissettiklerim iyi değildi, hemen doktora gittik, mr çekildi, ertesi gün sanırım polis en sert saldırısını yaptı; evde delirerek seyrettim.
Direnişin 13. günü olduğunda, ortopedist Mr sonuçlarına baktı ve '' nüksetmiş '' dedi. ''benim yapacağım bir şey yok doktorunuza gidin kemo alın sonra bakarız ''
Ben daha orda ağlamaya başladım, annemin yanında. İlk sefer gibi güçlü olmuyorsun, bütün rezervim tükenmiş yıllar içerisinde öyle ki annem beni teselli ediyordu bu içimi daha da buruyordu, deliler gibi ağladım,
birilerine haber verdim durumu, birilerinden ''acil '' şifa istedim; annem Marinaya gitmek istedi o arabayı nasıl kullanmışım hala bilmiyorum.
Annem öyle normal oturur çay içerken ; ben masaya kapanıp hüngür hüngür ağladım iki saat, Mert beyi aradım; sabah çok erken gelmemi söyledi. Koşturmaca başladı...
Sonra Harzem bey - ülkenin en iyi kemik tümörü hekimidir - acilen operasyon yaptı, biyopsi alındı, Mert bey nüks düşünmüyordu ama 1,5 ay bekledik '' nüks yok ''u duyana kadar.
1.5 ay da hiç uyumadım gibi bir şey; 2 gece uyuyabildim sadece.
Temiz sonucunu aldık; rahat uyudugum ilk gecenin sabahı, diş hekimini aradım, acilen takılsın tel dedim. Bir hafta içinde takıldı zaten.

Kriz zamanları aslında hep fırsattır. O 2 aylık süreçte; parkta, hastanelerde, bir kez daha silkelendim.
En yakın arkadaşlarımdan biri '' bak tel taktırıyorsun, 1 sene sürebilir kimseyle çıkamazsın '' demişti bana.
Zaten kimseyle ''çıkmak'' gibi bir düşüncem yoktu; '' eskiden de İlhan Mansız'la çıkmıyordum zaten '' dedim ve takıldı işte.

Çünkü ben. Çünkü paşa gönlüm. Çünkü ben doya doya kırmızı ruj sürmek istedim. Çünkü ben o kadar güzel güldüğüm söylenir, daha güzel gülmek istedim, çünkü ben kökten bir değişim istemişim; o an çok farkında değildim açıkçası.
Dişler, kök, oğlak enerjisi, zorlayarak değiştiren..
Gittim saçlarımı da bir karış kestirdim; ben eskiyi bırakmak istemiştim bıraktım da.

İşler de pek öyle öngörüldüğü gibi gelişmedi; -işler hiç bir zaman aklın öngörülerine göre değişmeyen şeylerdir zaten )
her gün yüzdüm, her gün bıraktım her kulaçta..

Tekrar akışta olmayı hatırladım.

Ve bir sürü başka şey.
Vatana, anneme, kendime duydugum sevgi ateşten çemberlerden geçirdi beni ama
sabah oldu, bugünümüze şükür olsun, hayatın tüm ifadelerine şükür olsun, Yüce Yaradan'a verdiği ve vermediği her şey için bin şükür olsun.