14 Şubat 2012 Salı

Sevgililer Günü

Sevgililer günüydü dün. Bildiğiniz, Aziz Valentine hikayesi, yani paskalyayı şu coşkuyla kutlasak neler diyecek insanlar bugünü coşkuyla kutladılar yine :) Ben karşı değilim zaten, paskalya olsun, noel olsun, yahudi yeni yılı olsun, pagan bayramları olsun, Kadir gecesi olsun hepsini ayrı bir coşku ve sevinçle kutlayan biriyim ben, Aziz Valentine ile şahsi bir husumetim yok, kutlarım, kutladım da :)

Aşk çok güzel bir şey. Dün yakın bir dostuma bir yol arkadaşıma söylediğim gibi '' Olmaya devlet cihanda, yarin yanağı gibi. Olmaya devlet cihanda bir insanın kalbinin senin kalbine akması gibi ''
İster kankalarınla on saat king oyna, ister reinada Guti Hernandez'le viski iç, ister çok yakın bir dostunla derin muhabbetlerde akıt enerjini birbirine,sevecenlikle.. yine de ''olmaya devlet cihanda yarin kalbinin avucunda atması gibi ''

Aşk çok güzel. Gerçekten. Aşk büyük reformist, aşk bir devrimci, aşk dönüştürücü, aşk bazen dirençlerini kırarken seni de ezip büküyor, bazen kalbinin kilitlerini zorlarken o güçlü enerjisiyle kalbine dikenli telleri dolayıp sıkıp kanatıyor, aşk gözü kara olanları tüm bu sınavlara katlananları seviyor.

Ararsan bulamazsın, en aramadığın yerde ve zamanda karşına çıkıverir aşk. Defans oyuncusunun kafa golu gibidir aşk, orda şık hareketleri ile tüm umutlarını bağladığın forvet dururken; gösterişsiz yaldızsız stoperin
karambolde kafasını topa uzatıverir, al sana doksanda ağlarda. :)

Ancak, gerçekten pür bir aşk yaşamak isteyen insan; önce kendine aşık olacak.
Kendini derinden sevmeyi göze alamayan, hiç kimseyi derinden sevemez.
Kendine derinden, tüm kusurlarıyla tam bir kabul veremeyen, başkasına hiç veremez.

İlişki yaşar, aşık da maşuk da olamaz.
Kendine yar olamayandan başkasına hayır gelmez yani :)

Bu sabah, çok ama çok erken uyandım. Uzun bir banyo yaptım, kokulu yaglarla tuzlarla onurlandırdım bedenimi. Niyeyse içimden geldi. Işıltılı kremlerim vardır benim, her şeyde simi çok severim zaten, onu kullandım çıkınca. Hava yaz değil bir şey değil, olsun, ışıltıyı kimse görsün diye istemiyorum ki ışıldadığımı ben bileyim yeter.
Ben zaten şu şeyi hiç anlamıyorum; geçen gün tırnaklarıma oje sürüyorlar karşımda da bir kadın manikür-pedikür yaptırıyor. Ayaklarına oje istemedi. Neymiş, kış mevsiminde açık ayakkabı giymiyormuş, kimse de görmüyormuş ne gerek varmış. Hani hiç sevmese sürmem ben hiç dese çok pekala da, sadece birilerinin göreceği mevsim ve zamanlarda tercih etmesi üzdü beni, lafa karıştım densizce '' neden sadece kendiniz bakınca mutlu olmak için sürdürmüyorsunuz ki, ben ayaklarıma sürekli güzel bakarım, çünkü bütün gün beni taşıyorlar, dünyayla bağlantımı sağlıyorlar, arabamı kullanıyorlar, sevildiklerini hissetsinler istiyorum '' dedim;
kadın bana deliymişim gibi baktı.
Neyse işte, sırf kendin için yapmak lazım bazı şeyleri. Bence yani. Ben hiç manikur yaptırmadım, çok gençken bir kuaför ''hiç ihtiyacın yok sakın yaptırma '' demişti, yaptırmadım da, sadece törpületirim, kendim süremediğim stilde oje sürdürürüm, yoksa kendi ojemi kendim de sürebiliyorum zaten :)
Ne zaman bu iş için otursam o koltuğa, tırnaklarıma, maniküre hiç ihtiyacım olmamasına, ellerime iltifat ederler, çok basit prensip, çünkü ben kendi ellerime gün içinde ne zaman baksam iltifatla bakarım, çok severim çok beğenirim zaten de sırf beğeni de değil.. O eller beni yaşatıyor, hayata bağlıyor, yazıyor, okuyor, yemek pişiriyor, temizlik yapıyor, imza atıyor, şifa o ellerden akıyor, o elleri açıp dua ediyorum, o elleri birleştirip ''namaste '' pozisyonuna geçiyorum, avcumun içinden şifanın tertemiz billur akışını hissediyorum dokunduğum şeyleri güzelleştiriyorum, ayrıca yüzükler de çok yakışıyor o da bonusu olsun :)

Bu sabah törpümü kendim yapmadım ojemi kendim sürmedim, sevgililer gününde biricik sevgilimi, yani kendimi, ellerimi şımartmak istedim, gittim başkası ilgilendi.
Sonra dolaşmaya çıktım, bir sevgiliye ne hediye edilirse kendime onu hediye ettim, Sephorada makyaj yaptım, kahvemi içerken, kardeşim geldi.  Her şey çok kolaylıkla aktı bugün, her şey neşeyle.
Sırrı sanırım o aşkı kendine duymak önce. Hayatında bir sevgili olmadığı gün, senden uzak durduğu gün, soğuk durduğu gün yine de kendini sevmekten vazgeçmemekte, gülüşünü sadece ''Leyla'' yı özel bilip ona saklamamakta, kahve satıcılarıyla, kitapçıda aynı kitaba uzandığın kızla, annesinin kucagında ağlayarak debelenen çocukla, manikürcüde ''nazar büyü dinimiz '' içerikli ''kurban psikolojisi '' içindeki İstanbul Türkçesi konuşamayan kadınla, kendine ''lightsaber '' arayan kardeşinle de paylaşmakta. Ahmet İnam hocamızın dediği gibi ''Tüm dünyayı düşman belleyip yalnızca Leyla'yı sevmek değil, Leyla'da bütün insanlığı sevmekte ''

Benim biricik Leyla'm kendim öncelikle, diğer Leyla'lar hep ayna, ben sen de yok ki aramızda, ben kendime uzaklaştığım zaman bana uzak Leyla gelir, ben kendimi hırpaladığım zaman beni hırpalayan Leyla, ben kendime tüm kusurlarıma rağmen bayıldığımda, tüm kusurlarıma rağmen bana bayılan Leyla.

Ben/sen yok, Leyla sen, sen Leyla'sın zaten.

Sevgililer günümüz kutlu ol'sun cümleten, beni seni var mı, aynı ağacın farklı titreşen yaprakları değil miyiz zaten ?