4 Nisan 2011 Pazartesi

Harekette Bereket Var

Hareket halinde olmayan enerji durağanlaşıyor, durağanlaşan enerji, sıkışıyor, köşeye sıkıştırıyor, monotonluk maratonu işte o vakit başlıyor.
Hissediyorum, gözlemliyorum, bir çoğumuzda, bir ''değişim '' arzusu var bu son zamanlarda.
Neyin değişmesini istediğimizi bile tam bilmiyoruz aslında, ama arzusu var işte şuramızda.

Geçen gün bir kitapçıda, eski bir alışkanlıkla ruhsal kitapların olduğu reyona bir baktım, kitaplara şöyle bir baktım, ''bunu ben zaten biliyorum, bunu biliyorum, bunlar eski frekans, bunlar eksik, burda ne anlatılıyorsa ben alasını biliyorum zaten '' diye diye elimden bırakıverdim hiç okumadığım kitapları.
Hiç okumaya gerek yok artık benim için, ama birileri için çok büyük ışık olabilirler.
Ben şu anda, orada yazanların zaten içsel olarak herbirimizde varolan evrensel kayıtlar olduğunu, hatta içimizdeki özümüzdeki bilginin daha pak,daha arı, daha duru oldugunu bildiğim için böyle düşünüyorum,
haşa ''ben aştım da ondan '' değil yani.
Kimin ne zaman, neyi ne ne kadar aşmış oldugunu biz bilemeyiz, kimin yolu doğru kimin yolu kime ne veriyor, bilme şansımız yok, herkesin yolu kendinedir, iyidir güzeldir, pekaladır.

Her insanın içinde içsel sezgisi var , dinliyoruz veya dinlemiyoruz o bizim meselemiz.
Dinlemememiz, az dinlememiz, çok dinlememiz fark etmiyor, o sezginin ince sesi zaten orada var.

Enerjiyi hareket ettirmekle alakalı bir şeyler yazasım geldi, çünkü gözlemliyorum, kısır döngüye kapılınca o duraganlaşan enerji bizzat bizleri sıkıştırıyor, çünkü kendisi sıkışmış.

Çok basit, sıradan,pratik önerilerim var benim başta kendime, sonra isteyen herkese.
Nefes almak lazım. Nefes almak lazım. Nefes almak lazım.

Nefes büyük bir dönüştürücü, defaaten ben söyledim, birileri çok söyledi. Ama bundan ala simya yok ki.

Eskiye tutunmamak lazım, eskiye tutunmamak lazım, eskiye tutunmamak lazım.

Biten, işlevi sona eren, artık hayatımıza, bize, yolumuza hizmet etmeyen şeyleri çıkarmak lazım hayattan.

İlişkilerden tut,  sakladığımız dondurma kaplarına..

Ben universitedeyken, bir sene beraber oturduğum bir ev arkadaşım vardı, kızın annesi -ben Hillary Clinton diyordum arkasından - sıklıkla ziyaretimize gelirdi - kontrolu severdi de diyebiliriz-
evimizi derler toplar yemek pişirir düzgünce kesilmiş rabıtalı sarı saçlarını sallayarak '' evlenin güzelim, temiz toplum temiz evlilikten geçer, flört etmeye gerek yok, hemen evlenin okul bitince, sağlıklı hayat evlilik hayatıdır '' öğütlerini bıkmadan usanmadan verirdi.

Bir gün, mutfakta temizlik yapıyorum, zaten ufacık mutfagımız var, dolapların üstünde onlarca - ama abartmıyorum onlarca- üstüste dizilmiş temiz plastik yoğurt kapları ve temiz tereyağı kapları buldum.
''Bu ne be '' sloganıyla, ürünün piyasaya sürülürken kullanıldığı ambalajlarını atıverdim çöpe.

Kıyamet koptu. Meğer ev arkadaşım ve annesi bu kaplara çok değer verirlermiş - lazım olabilir -
Önce arkadaşım epey söylendi bana, açıkca üzülmüştü, morali bozulmuştu kızın.
Daha sonra annesi bir sonraki ziyaretinde sitem etti bana.
İnanılmaz, hali vakti de epey yerinde olan bu aile; yenilen yoğurtların kaplarının atılmak yerine lazım olabilecekleri meçhul bir gelecek için yıkanıp saklanması gerektiğine yürekten inanmışlardı, hadi onu geç, tereyağı kaplarını yıkayıp saklamak bana göre büyük bir saykopatlıktı, über manyaklıktı, onlara göre
tutumlu hanım bir kadının yapması elzem olan en asli görevi.

Onlar ambalaj biriktiriyorlardı, ben başka pek çok şeyi. Hepimiz üzerimizde yük olan bazı şeyler taşıyoruz.
Hiç bir hizmeti, hiç bir ehemmiyeti yok, hatta saçmalar. Ama taşıyoruz işte.

''Kıtlık inancı '', '' yoksunluk yoksulluk bilinci '' ''şanssızlık,acazet, başarılı olma saplantısı, değersizlik hissi '' vb pek çok yük.

Atalım. Atın. Atılsınlar.
Yük bunlar artık.
Dön dolaş irdele, bir daha bak, orasından bak,burasından yorumla, incele de incele.
Bıkmadık mı, artık gerek yok!
Atıverelim hepsini, bir nefeste.
bir nefeste olmuyorsa, beş nefeste. Yine mi olmadı on nefeste..
Atmaya bir kez tam içten yürekten niyet edelim de, gider onlar zaten bir yolunu bulup..

Niyete sembol olarak somut bir şeyleri atalım mesela.
Mesela eskiden yazdığın yazılar..mesela dolapta beklettiğin yoğurt kutuları, mesela boş parfumunun güzel şişesi, mesela kurutulmuş çiçekler eski sevgiliden yadigar kalan..

Küçük küçük biriktirdiğin dramalar...

Hareket ettirmiş olursun enerjiyi sıkıştığı yerden, kalkalım mesela, hiç yürümediğimiz bir yola yürüyüverelim,
hiç gitmediğimiz bir yere gidelim, kahvaltıda farklı bir şey yiyelim mesela, telefonun melodisini değiştirelim.

''Değiştirmek '' diye yazmıştım ben zamanında. Yazdığımdan beri ne çok şeyi değiştirdim. Ne çok enerjiyi hareket ettirdim - ettiriyorum hala inanamazsınız.

Hiç bir şey yapamazsam, kalkıp güzel bir müzik açıyorum ve dansediyorum.

Harekette bereket var.

Harekette bereket, nefeste simya.

Var.