Ruhsal uyanışımın, hatırlayışımın ilk senelerinde, ah bir heves ile anlatırdım.
Eşe dosta tavsiyeler, aktarımlar,ah bir boş heves imiş.
Anladım ki, uzun zamandır, kimse kimseye öğrenmek istemediği bir şeyi öğretemez, hazır olmadığı bir hale sokamaz, hazır olmadığı bir yerlere kaldırıp taşıyamaz.
Deli derler mazallah adama. Desinler benim umrumda değil de, boşa zaman harcamış olmak uygun olmaz belki de.
Harry Potter kitaplarını çok severim, güzel,disiplinli bir çalışmanın ürünüdür bence. Akıcı bir dille yazıya dökülmüş bir hikaye. Harry, kitaplardan birinde sesler duyar kendisinden başka kimsenin duymadığı. Sesler onu bir yere götürmektedir. Bunu ilk anlattığında, tüm o tuhaflıklarıyla büyücü dünyası bile dışlar Harry'yi.
En yakın arkadaşı Ron çekincesini şöyle açıklar : '' Harry, gaipten sesler duyana asla iyi gözle bakılmaz, büyücüler dünyasında bile ''
Geçen sene Konya'da ; Şems-i Tebrizi'nin öldürüldüğü kuyunun orada (Şimdi türbe yapılmıştır üzerine)
gayet orta anadolulu görünümlü - bir sıfat bulamadım- iki kardeş, iki adam ile gönülden sohbet ettik.
Benim üzerimde etek,tayt,uzun çizmeler,parmağımda ojeler vardı.Saçlarım, bilen bilir, uzun ve sarı.
Adamlar tüm bunların arkasındakini gördüler. Giysilerin,renklerin,bedenin ötesini.
O sohbette, gönülden gelip de ''seni tanıdık, gönlü açıklardansın '' dedikleri ve benim de onları tanıdığım o sohbette çok özel bir şey vardı.
Gözlerimizi dolduran, ellerimizi sık sık kalplerimize götürmemize sebep olan, ve tüm dış görünümün üzerinde bir şey. O an ne onlar erkek-kadın-kafir-putperest ne ben.. Pur ruh enerjisi, saf gönül sohbeti.
İzlediğimiz yollar farklı, amaç BİR imiş demek.
Sohbetin özü, dediler ki bana : '' lütuf bu kardeş. Allah lütfu kime verdiyse hikmet ondadır. Çok insanlar gelir buralara, içeri giremezler, çok insanlar gelir içeri girerler lakin boşa dua ederler, özde değildirler şekildedirler, lutuf bu, lufta ermek için de kimbilir nerede ne zamanda ne halde oldun,olduk, hamdolsun ''
''Hamdolsun '' dedim. Bu kadar.
Şimdi yine bazen tavsiye isteyen eşe dosta bir şey anlatırım, ya da, çok bağıran bir yara gördüğümde
müdahale eder konuşurum fakat anlıyorum ki bir tuhaf iç burkuntusuyla; anlaması murat olunan anlıyor, anlamak istemeyene istersen bin saat konuş..
Yakınmayı seviyor insanoğlu. Tatlı geliyor kendine acımak hissi. Her şeyi atıp bir başkasının, ailenin,okulların, sistemin, Tanrı'nın omuzlarına; mızmızlanmak kolay geliyor insanoğluna.
Şimdi ben, artık, mızmızlananlarında seçimlerine duyduğum sonsuz saygıdan ötürü, sessizce dinliyorum onları.
Beslendikleri ,beslenmek istediklerini görüyor ve bir şey yapamıyorum çünkü anlamsız buluyorlar.
Desem ki ''kardeşim, kendini sevmeden, tüm bu büyük hipnozdan çıkmadan, bir mutlu,bir mutsuz, bir aşık bir yalnız, bir fakir bir zengin olmaya devam edeceksin, inişte iniş ile, çıkışta çıkış ile, aradaki ivme ile;
elde ettiklerin ile, kaybettiklerinin acısı ile beslenmeye, gücünü sağa sola dagıtmaya devam edeceksin, yapma güzel kardeşim '' desem..
Anlaması murat olunan hatırlar, diğeri yüzüne bön bön bakar.
Şeklin ötesini görmesi gereken, görür.Diğeri göremez.
Basit. Lütuf işte.
Hepsi de pekala.Hepsi yolundadır. Yolda gördüğün dilenci; işte o o deneyimi yaşamaktadır, sen başka bir şeyi. Kocaman bir oyun. Peki niye?
Hiç işte. Bilmiyorum. Resmen bilmiyorum ve bu beni çok geniş kılıyor. Bilmiyorum ya hu ötesi var mı?
Bilmemem de bana bir lutuf işte.
Herkes elindeki kepçe kadar alır bir büyük ırmaktan. Kimi de almaz bile, girer yıkanıverir ırmağa. Akıntıya..
Akıntıya :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder