20 Ekim 2011 Perşembe

İşte öyle..

Isparta'yı biliyorum ben, çeşitli derecede yakınlığım olan üç genç adam, üç değişik zamanda, orada üç ay eğitim görüp ülkenin malum yerine gittiler, üç ayda ne kadar savaşmaya hazır olabilir genç bir adam, daha dün tavla oynayan; daha dün arkadaşlarıyla muhabbette olan; daha dün annesinin birtanesi, sevgilisinin canı olan gencecik bir adam üç ayda ne kadar hazır olabilir savaşmaya, mental olarak, beden olarak, melekelerin gelişmesi olarak ?

Benim yakınlarım, sağ salim döndüler. Başkalarının yakınları sağ salim dönemediler ama.
''Gülün solsun Isparta '' yazıyormuş orada tuvalette, ilk duyduğumda da içimi acıtmıştı, hala da acıtıyor.

Benden küçük olan; yaşı benden küçük olsa da bana ''abilik '' yapmış olan; üniversiteden can kardeşim gitmişti mesela.Ekmeğimizi, suyumuzu, hadi yalan olmasın şimdi işte arabamızı sigaramızı eğlencemizi paylaştığımız, kardeşim. Bir oda dolusu kendinden büyük adamı karşısına toplayıp hayatımda gördüğüm en büyük gideri,gözümün önünde benim için yapan kardeşim. Adamlığın kitabına her gün yeni sayfalar eklemesiyle meşhur kardeşim. Tabii okulu bitiremedi. Ama benim '' tek ders'' imin kağıdı okunsun diye benimle saatlerce koridorda hocayı beklemişti. Mezun olayım diye bulamadığım notları bulmuştu. Bana sıkıntı verebilecek her türlü olayı benden uzak tutmuştu son sınavlarımda. Kendi okuluna öyle koşturmadı. Sonuç: Kuzey Irak dağları...


İnsanın aklı çıkıyor, çatışma oluyor, habersiz kalıyorsun, 8 şehit vermiştik onun birliğinde bir gün, aklımız çıktı, ağla ağla içim çıktı, üç gün sonra telefonuma bir mesaj geldi '' ben iyiyim ama arkadaşlarım şehit oldular Allah'a emanet olun ''

Geldi, tahmin etmek için dahi olmayı gerektirmeyecek şekilde, farklı bir adam olarak geldi.Çok şükür, canı sağ geldi ama.

Şimdi çok ayrıntısına girmek istemediğim ''yol arkadaşım '' üç ay yine ıspartada eğitim aldıktan sonra, gitti.
Artık ne olduysa orda, sağ geldi ama ''yol arkadaşlığı '' yapmamın mümkün olmadığı kadar büyük bir değişim geçirmiş olarak geldi.
Canı sağ olsun, sağ geldi ama.

Sistem yanlış baştan. Her Türk asker doğmuyor. O bir masal. Baştan bunu kabul etmemiz lazım.
Savaş yanlış bir kere. Olan her savaş, birilerini besliyor. Madden ve manen.
Savaştan nemalanan çok olur. Ölümden nemalanan çok olur.Kandan beslenen çok olur.
Oluyor.

Bu çocuklar şehit oluyor, vatan sağolsun demekle bir şey çözülmeyecek. Önce bir sor o çocuklar neden şehit oluyor. İstihbarat neden çalışmıyor. Daha düne kadar çayı kahvesi ayagına gelmiş adam 2-3 ayda nasıl eli silah tutar hale geliyor da dağlara nöbete gönderiliyor.Bu bile bile lades demek olmuyor mu?

Sen şehit diyorsun, birisi çıkıp ''kelle '' diyor, ''askerlik yan gelip yatma yeri değil '' diyor, kendi evladını 21 güncük askerliğe zar zor kıyabilen adam, bunları diyor.

Şimdi facebookta profil fotoğrafını değiştirip lanetler okusan da enerjin uçup gidiyor başka bir şey değişmiyor. Sanki bir hafta sonra '' @reina '' yazmayacaksın iletine. O profil foton değişmeyecek sanki.

Yapma be. Yapma yani, kendine dürüst ol. Eğer o çocuklar için bir şey yapmak istiyorsan, boş yere ölmesinler istiyorsan, kanları yerde kalmasınlar istiyorsan bir şey yap.

O klişe mesajlardan başka bir şey yap. Sistemi sorgula. Ateşe atma vatanın evladını, insan kardeşini,
20 yaşında ömrünün baharında 2 ayda savaşçı yapılmış olan adamı.
Ölenler geri gelemez, daha sonraki ölümleri engelle.

Benim acım büyük değil mi sanıyorsun, çok büyük. Gözüme uyku girmedi bak, yattım döndüm dolandım kalktım yine.
Benim en büyük ruhsal sınavlarımdan biri '' ötekileştirmek '' ve ''onlar '' la oldu.
Sevmedim sevemedim, sevemedikçe ''defolsunlar yok olsunlar ''istedikçe hayatta hep karşıma çıktılar.
''onlarla bizim fıtratımız bile aykırı '' diye düşündükçe, şivelerine, konuşmalarına, trafikte orda burda o hepsine yapışmış '' benim hakkımı alamazsın '' diye bas bas bağırmayı şiar edinmiş tavırlarına uyuz oldukça karşıma çıktılar.

Daha 3 ay önce işte yine ''onlardan '' biri geldi , geri geri salıverdi arabasını küt diye çarptı bana.
Ben tek başıma bir kadınım, onlar 4 kişi bir de üstüme yürüdü bağırdı çağırdı.

O gün farkettim ''sen bunları yok saydıkça, yok olsunlar istedikçe, defolup uzaaak bir ülkede yaşasınlar diledikçe bunlar senin burnunda bitmeye devam edecekler. Bu şiveyi daha çok duyacaksın. Senelerdir kimse gelip vurmamış arabana, işte bu geldi vurdu bir de indi sen vurduun diye yaygarayı bastıkça basıyor. Bırak artık, bırak, sevme yine istersen, ama bırak '' dedim kendime.

Tekamülümün peşinde geçirdiğim yıllar bana çok net bir şey öğretti.
Değişim önce içeriden gelir. Sorumluluk alacaksın başka çaren yok.
Gidip birilerinden aldığın yardım, sokma akıl gibi, üç gün gider ancak.
İçinden değişmek istemezsen, dünyanın tüm guruları gelse seni değiştiremezler.
Kendi içinde barış sağlamazsan, dışarıda savaş hep olur.
Suçlamayacaksın.
Dışarıyı.
Dışarı da bir şey yok aslında, kendi içinin tezahürü yansıyor.

Önce biz kendi meselemizi düzeltelim yani.
Kendimize bir bakalım.
O çocukları oraya o kadar tedbirsiz nasıl gönderiyoruz, neden gönderiyoruz..

''Dışarısı '' o zaman hallolur zaten.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder