Vakitlerden bir vakit ; ismi bilindik bir şirketle sürekli iş görüşmesi yapıyorum, artık sıkılmışım sürecin uzamasından, o müdür bu müdür, falanca sınav, filanca kişilik testi koşturuyorlar beni, 1,5 ay olmuş, artık isyanlardayım, şirketin çeşitli binalarında koşturuyorum, her seferinde fön çektiriyor ve rabıtalı bir makyaj yapıyorum, her seferinde az biraz gerginlik hasıl oluyor bünyede, ''olmayacaksa koşturmayayım artık '' diye düşünmeye başlamışım.. En sonunda kendimi genel müdürün karşısında buldum kendimi, fuar alanında hem de, '' gider misin fuara, bekler misin yarını ? '' diye sormuşlardı, ''giderim '' demiştim, o bile bir test imiş sonradan öğrendim. Yine sonradan öğrendiğime göre, adama demişler ki '' 3 kişiye düşürdük, ama Işıl bizim en kuvvetli adayımız, seçim sizin ''
Ben artık '' ya herro ya merro '' modundayım, 2 aya yaklaşan bir süreçte haftada bir kere - diyelim ki şirketin ismi Wolfram&Hart olsun - Wolfram & Hart'ın bir o binası bir bu binası arasında koşturmaktan baymışım,
''akacak kan damarda durmaz, inceldiği yerden kopsun '' hislerinin verdiği güçle topuklu ayakkabılarımın üzerinde seke seke varıyorum fuara.
Genel müdür çok klas bir adam, hani belli boşuna genel müdür olmamış, acayip bir beden dili var, acayip bakışları var, gözlerimin içine öyle bir bakıyor ki, beynimin kıvrımlarını ,beynimin içinde dönen pek çok deliliği gördüğünü düşünüyorum, ama artık yapacak bir şey yok, gevşetmişim bedenimi, nefes almışım, ''öyle ya da böyle bitsin bu iş '' tavrındayım.
Uzuuun uzunnn sohbetler, sorular cevaplar derken, kilit bir noktaya geldi muhabbet : dedi ki bana ;
''diyelim ki seni işe aldım hangi özelliklerinden dolayı işi aldığını düşünürsün ? '' tabii bir sürü cevap saydım, şu bu, vs..
'' Çok güzel '' dedi, '' ama ya almazsam seni işe, o zaman ne düşünürsün ? '' ben boş bakınca örnekledi :
'' sigara içtiğim için mi dersin, yoksa üniversiteyi geç bitirdiğim için mi, ya da ne işte ''
O an değişik bir andı. Bir kaç saniye içerisinde, çok değişik bir andı, kontrol sanki benden çıktı hatta, karşılıklı oturuyorduk aramızda masa yoktu mesela, ben biraz öne doğru ilgiliydim o ana dek,
birden doğruldum arkama yaslandım, '' hiç bişey düşünmem '' dedim. ''Nasıl ? '' diye sordu, ''yani '' dedim,
''kişisel almam bunu, bendeki zekayı ve yeterliliği göremediğinizi düşünürüm, Wolfram &Hart kaybeder ! ''
Tabii ki gülümseyerek, çok cici söyledim bunları ancak omuzlarım dik, bedenim koltuguma yaslanmış ve adama ''kendin kaybedersin '' demiştim,
o çok profosyenel adamın mimikleri 1 saattir karşımda ilk defa poker yüzünü gevşetti, ağzı birazcık şaşkınlıkla açıldı, gözlerindeki o '' kızıl ötesi görürüm ben '' ışıltısı, değişik bir pırıltıya dönüştü,
aniden bana elini uzattı '' yarın başla, işe alındın '' dedi.
Tokalaştık fakat şaşkındım, blöfümü yemişti, koskoca adam, benim 15 snyelik beden dilim ve '' eeeh yeter ulan tohumunuza para mı saydım '' hissimle resesif hale gelmişti, adam diğer adayları görmeyi bile beklemeden, benle tokalaşmıştı, şimdi de, oturmuş bana işle ilgili önerileri veriyordu.
Dışarı çıkıp diğer müdürlere '' Işıl ailemize katıldı hoşgeldin diyelim '' dediği an, 3 müdürün şaşkınlığını görmek lazımdı. Yine sonradan öğrendiğime göre, genel müdür çok prensipli adammış, tüm adayları görmeden, son karara asla varmazmış, nasıl oldu da oldu diye şaşırıyorlardı, '' kısmetten ötesi yok '' dediler hatta.
Şimdi, aradan geçen zamandan sonra, daha büyük bir netlikle bakıyorum olaya. Bir de omzumu silkmiştim '' siz kaybedersiniz '' derken. Gerçekten o an artık o arzuyu bırakmışım mesela, gerçekten o an artık umrumda değilmiş çok, gerçekten kendimle barışık oldugum bir anmış. '' Bana iş mi yok baba, taşı sıksam suyunu çıkarırım '' edasını vermişim genel müdüre, ki, herkes bilir, kimse vazgeçilmez değildir şirketlerde,
o genel müdür kendi yok olsa o gün, o şirket yine bir şey kaybetmez, ertesi gün işler yürümeye devam eder.
Yine bu olayı müteakiben en yakın arkadaşlarımdan biri, İstanbul'a şirket içi bir eğitim için birkaç aylığına geldi, hemen her gün beraberdik. Kendisi, rahatlıkla ''hiç yakışıklı değil '' diye betimlenebilecek bir adamdır.
Bununla beraber hayatımda gördüğüm en güzel kızlarla çıkmıştır hep, ki, bu kızlar ona hep delice aşık oldular.
Seneler sonra bir gece klubunde beni görüp, sırf onun arkadaşıyım diye boynuma sarılıp ağlayan kızlar bunlar.
Her gün eskisi gibi takılıyoruz, bana bu aşktaki yılmaz başarısının sırrını verdi : '' kendi kaybeder aga , buna inancaksın ''
Öyle bir hale gelmiştik ki o dönem; garsona çay için seslensek ve bizi duymasa '' kendi kaybeder '' diyerek gülüşüyorduk artık.
''Kendi kaybeder '' biraz sığ bir tabir aslında; işin açılımı, kendini bilmek, kendi güzelliklerine uyanabilmiş olmak, özsaygı,özsevgi ve kendinle gurur duyuyor olabilmek. Kendi yeterliliğini başta kendine deklare etmek.
Ki insanlar bunun için deliler gibi çırpınıyorlar, kendilerini ''yeterli '' görebilmek için ; falanca telefonu kullanmaları, filanca marka giysileri giyiyor olmaları, şu veya bu seminere katılmış olmaları gerekiyor. İşte insandan insana değişiyor ; solaryumlarının tam olmasından tut, yüksek lisans derecesinin puanı, kaç kadınla seks yaptıkları , kaç erkekten evlenme teklifi aldıkları, kaç lira kazandıkları, kaç ülke gördükleri, kaç mekan gezdikleri bir gecede, kaç bastığını arabalarının, kaç kaç kaç sürekli bir çetele tutarak, biriktirerek, o özsaygıyı haketmeye kendi yeterliliklerini kendilerine teyit etmeye çalışıyorlar.
Fakat böyle asla bitmez. Çıta sürekli yükselir, kendilerine koydukları hedefler büyür de büyür.
Apple bir üst modelini çıkarır o telefonun, yeni bir spor salonu moda oluverir.
Nişanlanırsın bitmez, düğününün nerede olduğu başlar, evlenirsin bitmez, yüzüğünün karatı merak edilir.
Çocuk ne zaman, hangi anaokuluna gidiyor,hangi okulu kazandı,
yaşam biter, özsaygı ve yeterlilik hissi için sığınılan dışsal korunaklar bitmez.
Demem o ki, herkes oldugu gibi zaten güzel. Özsevgi ve özsaygı için bir nedene ihtiyaç yok. Hemen şurada, şuracıkta duyuvermeli insan kendine o sevgiyi. Aslan gibi adamlarsınız, koç gibi kızlarsınız, seviverin kendinizi.
Önemli olan, bir başkası olsaydın sever miydin kendini. Bir işveren olsaydın işe alır mıydın kendini. Bir sevgili olsan aşık olur muydun kendine. Evet evet evettt :)))
Giden,yanınızda kalmayan, sizi işe almayan, sizle beraber olmayan, her ne ise, her kimse, '' kendi kaybeder '' :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder