2 Aralık 2011 Cuma

İlişkilerde ''Zafer ''

Bazı ilişkilerde, ''zafer '' kadınındır. :)
Ortada sadece ve sadece ''ilişkinin yürümesi '' gibi normal bir şey vardır ve nedense bu ''ilişkinin yürümesi '' dünyanın en büyük savaşının kazanılmasıymışcasına gurur verir ''muzaffer '' kadına.
Çok enteresan.

Genelde gözlemlediğim bir şey var; biten ''aşk '' ilişkilerinden sonra, kadınlar şu cümleyi ve çeşitli varyasyonlarını çok kuruyorlar : '' ben ona değil emeğime üzülüyorum, ben kendi emeğime acıyorum ''

''Vermeyeydin o zaman o emeği '' demezler mi adama, diyorlar zaten herkes rahat olsun :)

Eril enerji ve dişil enerji nasıl çalışır, ikisinin arasında nasıl farklar vardır, aynı enerjinin iki ayrı kutbu aslında da; denge nasıl bozulur biraz bilmek lazım belki de.

Çok temel, çok basit bir prensip var bir kere : '' Eril enerji verir, dişil enerji alır ''

Bu en temel prensip çok örneklenebilir; çok geliştirilebilinir, ve bu unutulmaz ise o denge sağlanabilir.

Sonra ne ''vay benim emeklerim '' diye ağlayan kadınlar, ne ''vermeyeydin emeği bana ne '' diyen adamlar...

'' Bir gün adam olacak '' düşüncesi sakat, hem kadın için hem erkek için. Hiç kimse bir gün ''adam olmaz '' , senin karşı tarafla bir işin yok güzelim, tek ''adam olacak '' sensin yani. Heykeltraşlık güzel zenaat , bir insan için uygulanacaksa da, kendinden başkası üzerinde deneyen, eninde sonunda üzülür. Eninde sonunda.

Bir adam, kendi içsel dengesini oturtmuşsa; zaten '' emek verilsin kendine '' istemez. Sabır gösterilsin, anlayışla karşılaşsın , destek verilsin, yoldaş olunsun belki, ama ''emek verilsin '' de söylenmeyen altı çizilmeyen örtülü olan şeyleri istemez.

''parası yoktu ben verdim, kartları borç içindeydi ben ödedim, kılığı kıyafeti tam istediğim gibi değildi, ben rehberlik ettim; saçına yeni biçim verdirdim, oturmayı kalkmayı bilmezdi ben öğrettim, surat asa asa futbol izletmedim, sabahları kalkamazdı hep ben uyandırırdım, arkadaşları it kopuk idi ben açtım aralarını ''

asla emek değil benim gözümde de, enerjisel düzlemde de.

Sen o adamı istememişsin güzelim. Sen karşılaştığın bir insanın kendini nasıl ifade ettiğine, oluşuna saygı göstermemişsin sen onu kafandaki adama çevirmeye çalışmışsın. Kimbilir hangi dinamiklerle, ona ''tahammül etmişsin '' , ''kusurlarını '' düzeltmeye çabalamışsın, kendine dönüp bakacağına uğraşacak başka bir şey bulup onla oyalanmışsın, enerjini ona vermişsin, gücünü ona vermişsin, eh ancak ite kaka yürür böyle, yolun sonunda '' emeklerine ağlarken '' bulmuşsun kendini.

Sen baştan alma-verme dengesini bozmuşsun. Her insanın içinde iki kutup var. Herkesin içinde hem eril-hem dişil enerji var. Sen kendi içindeki dişil enerjiyi ezmiş, bastırmış, karşındakinin erilini ezmiş sindirmiş, içindeki eril ile karşındaki erkeğin dişiline oynamışsın.

Er geç bozulur o büyü.

Pek çok kız arkadaşıma senelerdir söylediğim bir cümle var, kendime de zaman zaman; '' sorun onda değil, sorun senin ona numaranı verdiğin anda ''

Dışarı ile olmamalı işimiz, daima kendimizle olmalı.
Herkesin yolu, seçimleri, hoşlandıkları, yönelimleri farklı.
Herkesin her seçimine saygım var.

Tıpkı bedenini tanıdığın gibi, hangi yemek midene dokunur, hangi çiçeğin tozu allerji yapar, hangi ortamın havası ciğerini tıkar bildiğin gibi, kendini tanımalısın.

Ruhuna ne iyi gelir, nasıl kadınlardan/erkeklerden hoşlanırsın, sana nasıl davranılsın istersin, daha kendi ayakları üzerinde duramayan, attığı adımı güvenle yere basamayan birini mi istersin başka türlüsünü mü ?

Telefon numaralarımızı ona göre verirsek, sanırım hiç birimiz sıkıntı çekmeyiz.

''Yalnız '' kalmamak adına, var oluşuna saygısızlık ederek birini yanımızda tutmaya zorlamayız belki.
''Ego''muzun sesiyle hareket edip '' inat ettim ulan ya sevecek beni ya sevecek '' demeyiz belki.

İlişkilerin doğasına, insanları karşılaştıran mucizevi güce, hayatın çok yönlülüğüne saygı duyup her karşılaşmayı '' benim olacak fıstık, binicem üstüne vurucam kırbacı '' modunda değerlendirmeyiz belki de.

Bazı karşılaşmalar karmiktir, bazıları kısa süreli, bazıları uzun süreli. Gelen her insan, kadın olsun erkek olsun, bize bir armağan vermek ve bizden bir armağan almak için hayatımıza gelmiştir.

'' mutlak zafer''lerimize  nesne olmak üzere değil.

O ''mutlak zafer '' hırsının uzun vadede, kimseye yaradığını görmedim daha.
Önce kendin.
Önce sen.
Önce kendi içsel dengen.
Önce kendi içsel barışın.
Önce ''kendi problemlerini çözebilme yetisi ''

Dışarısı o zaman hallolur zaten. Dışarısı içinin yansıması. Dışarısı hep içinin aynası.

''Sevgi '' den başka bir niyet ve amaç ile yola çıktığımız her sefer, ilk benzinlikte lastik şişirir, ikincisinde rot balans ayarı yaptırır, üçüncüsünde yolda kalırız zaten.

Sevgi ile yazdım,
önce kendime şifa ol'sun ! :)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder